Birazdan anlatacağım olayın daha iyi anlaşılması için izninizle önce siyasi tarihimizden kısacık bir kesit sunmak istiyorum.
Yıl 1959; yer İzmir…
Yani, Demirkırat’ın devr-i iktidarı…
DP’li hatip kürsüde ateşli bir nutuk irad ediyor. Öylesine coşmuş ki sonunda hızını alamayıp, İsmet İnönü için, “Sevgili İzmirliler, bu İsmet Paşa var ya bu İsmet Paşa, aslında bir asker kaçağıdır” diyor.
Hatibi ayakta dinleyen coşkulu kalabalık, avuçlarının içi parçalanıncaya kadar alkışlıyor. Az şey mi, herkesin “koskoca İsmet Paşa” sandığı kişi aslında bir asker kaçağıymış!
Hatip konuşmasını tamamlayıp protokoldeki yerine oturduğunda, yanıbaşındaki dönemin en kudretli bakanlarından olan Fatin Rüştü Zorlu, hatibin kulağına eğilerek şunu söylüyor:
“Yahu başkan, hem İsmet Paşa diyorsun, hem de asker kaçağı. Biraz abartmadın mı?”
Hatip pişkin…
Ve en kötüsü de iktidar gücü hatibi öylesine bi kuşatmış ki sonunda, o hatip ve benzerleri Firavun’la yarışır hale gelmiş.
Değil mi ki iktidarız, şu halde biz ne dersek odur!
İsmet İnönü’nün “asker kaçağı” olduğunu söyleyecek kadar gözünü karartmış o hatip, üniversite öğrencisi bir gencin, “hakikatleri çarpıtıyorsun, siyaset yapacaksın diye bu kadar ucuzlama” mealindeki itirazı üzerine, anında polis çağırıyor ve o üniversite öğrencisine kelepçe taktırtıyor.
Anlayış şu:
İktidarda olanın, karşısındakine her türlü iftira, hakaret ve aşağılama hakkı mahfuzdur; ama iktidara dönük eleştirilerin bi tamamı suçtur, ihanettir, alçaklıktır ve yasaktır!
Demokrat Parti döneminde, “ispat hakkı”nı iptal eden kanun da zaten bu sebeple çıkmıştı.
“İspat hakkını men eden” kanun şu demekti:
Farzımuhal siz gazeteci olarak DP’li bir bakan ya da bürokrat hakkında yolsuzluk haberi yaptınız ve elinizde de o yolsuzluğu kanıtlayacak belgeler var. Fakat muhatabınız sizi dava etti ve kendisinin temiz olduğunu savundu. Yasa gereği siz o adamın yolsuzluğunu ispatlayan belgeleri mahkemeye kanıt olarak sunamıyorsunuz, çünkü DP iktidarı, sizin ispat hakkınızı kanunla elinizden almıştı!
Komedya bu ya, o günlerde İsmet İnönü mahkemeye başvurup deseydi ki, İzmir’de DP’li filanca hatip benim için asker kaçağı demiş. Bu külliyen yalandır işte belgelerim ben asker emeklisi biriyim.”
O günkü o yasaya göre, İsmet Paşa asker olduğunu ispat edemezdi, çünkü kanunen buna imkan yoktu!
O dönemin üzerinden altmış yıl geçmiş.
Beklenirdi ki demokrasimiz öyle bir ivme kazansın ki, kim neyle suçlanıyorsa suçlansın şeffaf bi şekilde kamunun karşısına çıkıp kendini savunsun.
Belli ki bizim için bu henüz ham bi hayal…
Baksanıza önceki gün Ticaret Odası’ndaki toplantıda, Erzurum tarımına dair yapılan eleştiriler, Tarım Bakanı Mehdi Eker’i acayip şekilde kızdırmış!
Önce kürsüye çıkıp en üst perdeden atıp savurduktan sonra Erzurum halkını bi güzel terbiye etmiş ve hızını alamayıp kimseyi dinlemeden salonu terketmiş.
Niye?
Niyesi şu: Niçin benim bakanlığımı ve icraatlarımı eleştirdiniz?
Ne olacaktı peki?
Konuşmacı, “Erzurum, tarım alanında tüm zamanların altın yılını yaşıyor, çiftçimiz hiç bu kadar üretim yapmamıştı, hiç bu kadar mutlu ve refah içinde olmamıştı. Toprağa arpa tohumu ekiyoruz, buğday biçiyoruz. Şeker pancarımızı satın almak için fabrikalar sıraya girmiş durumda, elimizi öpene satıyoruz. Hayvancılığımızı soracak olursanız on numara. Et de ihraç ediyoruz canlı hayvan da. Çünkü hayvanlarımızın karkas ağırlığı dünyayı kıskandıracak durumda. Süt, peynir ve yağ ise zaten karaborsada talebi karşılayamaz durumdayız!” deseydi, inanınız ki hiç bir sorun olmayacaktı.
Mehdi Bey mutlu olacağından, o çalıştay da başarılı olarak sona erecekti!
Eleştiriye tahammül göstermediler.
Toplantıyı terkettiler, kimseyi dinlemediler, ikram edilen yemeği bile yemediler.
Çünkü:
Bakan Bey çok kızmıştı!
Niye eleştiriyorsunuz?
Muhterem Beyefendi yine kızacaksınız ama söylemek zorundayız:
İsmet Paşa ne kadar asker kaçağı ise, Erzurum’da da tarım o kadar altın yılını yaşıyor!
Etimiz İzmir’den sütümüz Balıkesir’den geliyor.
Daha ne olacaktı ki zelil olalım.
Bendenize bazı çevreler “hükümet yandaşı” diyor. İnanınız umurumda değil. Çünkü yürekten inanarak söylüyorum, AK Parti iktidarı geride kalan 12 yılda bu ülkeye tarifsiz hizmetler yaptı ve çok büyük ufuklar açtı. İnkar eden nankörlük etmiş olur. Ama tarım alanında duvara tosladığımız çok açık bir gerçektir. Mehdi Bey ne kadar kızarsa kızsın, hangi toplantıyı terkederse etsin hakikat değişmez. İşte Erzurum: Ortada ne hayvancılık kaldı ne de zaten yerde sürünüyor olan tarım.
Ama Mehdi Bey diyorsa ki “biz iktidarız ve ne diyorsak doğru odur.”
Biz de diyoruz ki “Öyle değil Sayın Bakan… Nasıl ki tarih boyunca hiç bir Firavun ve hiç bir imparator güneşi balçıkla sıvayamadıysa siz de Tarım Bakanı olarak göz göre göre bi hakikati keyfinizce yok sayamazsınız. Çünkü Sayın Bakan, siz kabul etseniz de etmeseniz de dünya dönüyor.
Bugün için bu iddiamızı ispatlamaya mükellefiz. Lakin yakında bir yasa çıkarıp bu hakkımızı elimizden alırsanız hatta tabii ki kuklalar önünde siz haklı çıkarsınız. Ama unutmayınız ki tarih, kuklaların keyfine göre not tutmuyor.
Erzurum’a geldiniz fakat Erzurum çiftçisinin ve işadamlarının sorunlarını dinlemediniz.
Sizi siz edenlere kızdınız!
Böylelikle bakanlık kayıtlarına göre, Doğu’da önemli bir çalıştayı daha başarıyla tamamlamış oldunuz.
Halbuki hiç de böyle değil…
Sayın Bakan; siz ki vekil seçildiğiniz Diyarbakır’a gittiğinizde öylesine munis ve öylesine kucaklayıcısınız ki, taş atanlara bile gül sunuyorsunuz. Bağışlayın ama anlamakta zorlandık, Erzurum’da niye aslan kesildiniz ve niye size hürmette kusur etmeyen Erzurumlu’ya tepeden baktınız?
Sayın bakan acaba sorun siz de mi biz de mi?
Belli ki bu hamur daha çok su kaldıracak, o yüzden ben kestirmeden gideyim ve bireysel görüşümü arzederek bitireyim:
Siz müsterih olunuz Sayın Bakan, sorun sizde değil bizde…
Bunu söylerken canımın nasıl yandığını anlatamam ama hakikat bu ne yazık ki…
Çünkü marabalık bizim genlerimize işlemiş.
Bilmiyoruz ki marabalardan toprak ağası olmaz.
Yani siz haklısınız.
Bi ara uğrayınız da bize; bizi, bizden daha iyi anlattığınız için hazırlattığımız şilti takdim edelim!
Nasılsa “İsmet Paşa asker kaçağıdır” diyenleri alkışlayan bir gelenekten geliyoruz.
Küçük Kazım, (Erzurum eski belediye başkanı; Albay Kazım Yurdalan) demişti ki şoförüne, “evladım arabayı sür gittiği yere kadar, nasılsa riyakarlıkta menzil yok.”
Mehdi Bey, siz Erzurumluya sayıp söverek salonu terkettiğinizde bi baktım ki, bizim bütün “yiğitlerimiz”de sizinle birlikte kapıya koşuyordu.
O anda kendi kendime dedim ki, “evet İsmet Paşa asker kaçağı”
Yani sözün bittiği yerdi.