Kendisine modacı denmesine son derece sinirlenen terzi Hakkı Nardemir, Türk siyasetinin göz önündeki tüm hanımlarını giydiriyor ama isminin bilinmesini hiç istemiyor.
Şık giyinen Erzurumlular benim terzi mesleğini seçmeme neden oldular. Ama şimdiki Erzurum beni derinden yaralıyor.
Hepimiz bir şekilde Erzurum’un en eski halini büyüklerimizden dinlemişizdir. O yılların Hanımefendilerini, beyefendilerini dinlemişliğimiz çoktur. Ben işte o yıllarda yaşamış ve o inceliğini hiç kaybetmemiş bir Erzurum beyefendisi ile tanıştım ve sizlerin de onu tanımasını istedim. Hakkı Nardemir, 1988 yılına kadar Erzurum’da terzilik yapmış bir beyefendi. 5 çocuk babası. O kadar mütevazı bir kişiliğe sahip ki, mesleki başarılarından bahsederken bile sesi titriyor ve ‘buraları geçelim’ diyor. Hiçbir meziyeti olmamasına karşı kendini dünyanın 8. harikası olarak anlatan insanlara o kadar sık rastlıyoruz ki, gerçek bir değerin bu hali beni çok şaşırttı.Ünlülerin terzisi olarak İstanbul’da nam salan Hakkı usta, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan ve kızı Sümeyye Erdoğan’ı giydiren kişi. Hakkı usta ile 1946 yılından Erzurum’un bugününe keyifli bir yolculuk yaptık.
Çok uzun yıllar olmuş siz Erzurum’dan göçeli. Her yıl gelir misiniz memleketinize?
Köklerimiz hala burada, iki oğlum Erzurum’da yaşıyor. Eş, dost, akrabalar burada. Her yaz gelirim. Düğünler, nişanlar olur onlara katılırım. Ama ne yalan söyleyeyim her geldiğimde içim burkuluyor. Şehir günden güne kötüye gidiyor. Ben hayalimde hep o eski Erzurum’u hayal edip geliyorum ama gördüğüm şehir asla bizim çocukluğumuzun geçtiği şehir değil.
Nasıldı sizin döneminizde Erzurum?
Çocukluğumda ayrı bir güzeldi bu kent. Evet, belki bugünkü gelişmişlik yoktu ama insanları çok aktif ve naif kişilerdi. Esat Paşa yokuşu bizim için Palandöken Dağıydı. İki çift çorap karşılığı aldığımız patenlerle orada paten kayardık. Düşünebiliyor musunuz, o dönemde paten kaymak ne demek? Şimdi bakıyorum, devasa tesisler kurulmuş ama halktan katılım yok. Çok klasiktir ‘bizim dönemimizde’ diye lafa başlamak ama sanki o yıllarda yaşayan insanlar başkaydı. Sokakta herkes takım elbise giyerdi. Saçlar taranmış, ayakkabılar pırıl pırıldı. Zengin ya da fakir hiç fark etmezdi. Herkesin iyi ya da kötü bir takım elbisesi, bir iki gömleği olurdu. Sinema günlerine giderdik. Erzurum’da o yıllarda en az üç ayrı sinema salonu hatırlıyorum. Sinemaya abone olanlar için özel localar vardı. O localarda film seyrederdik. Keşke geçmişe yolculuk yapma imkanımız olsaydı da bu kentin nereden nereye geldiğini görebilseydiniz. Şimdi bakıyorum Erzurum’a da tüm ruhunu kaybetmiş. O insanlar adeta tarih olmuş. İnsanların birbirine tahammülü, nezaketi kalmamış. Giyim deseniz ayrı bir garabet olmuş. Şuan gördüğüm tablo da, Erzurum var ama içinde yaşayanlar bu kentli değil. Bizde de eksiklikler var tabi, bırakıp gittik. Yerliler şehri terk edince, kırsaldan göç almaya başladı. Her gelen bu şehrin kültürüne uymak yerine, kendi kültürünü yaşamayı tercih etti. Dokusu bu nedenle her geçen gün bozuldu.
Terzilik mesleği nasıl başladı?
Çocukken herkes okuyup öğretmen, polis olmak isterdi, benim hayalim ise terzi olmaktı. Dükkânlarının önünde boyunlarında mezura olan adamlar çok dikkatimi çeker, hoşuma giderdi.
O şık kıyafetler giyildiği için bu meslek sizi cezbetmiş olabilir mi?
Olabilir doğru, çünkü sokakta gördüğüm herkesin kıyafetini incelerdim. Çırak olarak başladık mesleğe. Konfeksiyon yok denecek kadar azdı. Bu nedenle şehirde çok sayıda terzi dükkanı vardı. Ben tercihimi bayanlardan yana kullandım ve bayan terzisi oldum. Demek ki birazda yetenek vardı, kısa zamanda pek tutulan bir terzi oldum. Yıllar geçti, evlendik, çoluk çocuk sahibi olduk. 5 çocuğumdan sadece biri baba mesleği olan terziliği tercih etti.
Benim dükkanıma giren herkes eşittir, tek farkları beden ölçüleridir.
Hanımlarla uğraşmak zor olsa gerek?
Geneli için böyle bir laf edemem. Eğer müşteri ne istediğini biliyorsa çok sıkıntı yaşamıyoruz. Ama aralarında titiz olanlar yok mu, tabi ki vardı. Mesela hiç unutmam Şükran Öğretmen adlı bir hanım kızımız vardı. Maşallah fiziği de takım elbise giymeye pek müsaitti. Havuzbaşı’nda 23 Nisan geçit törenleri olurdu. Şehirde ne kadar öğretmen varsa o gün için aylar öncesinde kıyafet diktirirdi. Şükran öğretmene diktiğimiz takım elbiseler o törenlere damga vururdu. Adeta mecmualardaki manken hanımlar gibi o kıyafeti taşırdı. Sadece 23 Nisan’da değil, tüm resmi bayramlar, törenler, balolar, geceler yapılırdı. Vali beyin eşinden tutun da Erzurumlu eşrafların eşleri yılda en az üç beş takım elbise diktirirdi. Ve hiçbirinin elbisesi diğerine benzemeyecekti. Kumaşlarımız özel olarak gelirdi. Birçok hanım o kumaşlara hemen el koyar ve başkasına dikmemize izin vermezdi.
Bizde müşteri memnuniyeti çok önemliydi. Öyle alavere dalavere olmazdı. Söz ağzımızdan çıktımı yapılmış demekti. Sadece Erzurum’a hizmet vermezdik. Başka şehirlerden gelen çok olurdu. Hatta tayinle Erzurum’dan ayrılan bürokratlar bizimle ilişiğini hiç kesmedi. Gittikleri illere kıyafet yollardık. Bu gelenek hala devam ediyor.
Ne zaman Erzurum’dan İstanbul’a gittiniz?
1986 yılının başıydı. Bir dönem Erzurum Valiliği yapan Hüsnü Tuğlu beye ile yakın dostluğumuz vardı. İstanbul’da Hukukçular ve İdareciler Kooperatifini kurdular ve Acıbadem semtinde evler yaptılar. Benimde bu kooperatife üye olmamı istediler. Aralarında tek esnaf bendim. Evler bitince bende artık mesleği bırakıp İstanbul’a yerleşmeye karar verdim. Ama adımı duyan eve gelmeye başladı. Bir dönem sonra bu işin evde olmayacağını anlayınca dükkan açmak zorunda kaldım. Demek ki işimizi de iyi yapıyorduk, kısa sürede tanınan, bilinen bir terzi olduk. Eğer adı meşhur olmak ise bizi meşhur eden dikişimiz kadar kaliteli kumaşlarımız oldu. Kumaşlar daha dükkana girmeden hanımlar kumaşlara el koyardı.
Sizin çok ünlü müşterileriniz var, mesela Başbakanın eşi ve kızı?
(Yüzü kızarıyor) Ben bu konulara girmeyi sevmiyorum. Çünkü övünmek gibi bir durum oluşuyor. Buda beni çok rahatsız ediyor. Çok uzun yıllardır siyasetin önde gelen isimlerinin eşlerini giydirmek bize nasip oldu diyelim. Annelerinden kızlarına geçti. Çünkü kişiye özel kıyafet yapıyorsunuz. Mağazalarda da çok güzel giysiler satılıyor tabi ama bazıları gerçekten çok kötü. Bakıyorsunuz omuz başka yerde kol başka yerde. Oysa dikilen kıyafetten her şey sizin bedeninize göre ayarlanıyor. Vücudunuza göre kıyafet şekil alıyor. Ama bazı müşterilerimiz tamamen klasik istiyor. Meral Akşener hanımda bunlardan biri. Yıllardır beraber çalıştığımız için herkesin özelliğini biliyoruz. Özet olarak benim dükkanımdan içeri giren herkes eşittir. Tek farklıları beden ölçüleridir.
Emine hanım sizi ne zaman keşfetti. Kıyafet seçiminizi siz mi belirliyorsunuz yoksa o size model mi getiriyor?
Sayın hanımefendi uzun yıllardır dükkanımıza gelir. Galiba Sayın Başbakan o yıllarda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevini yürütüyordu. Hanımefendi bazen model getiriyor, bazen de biz kendisine model sunuyoruz. Ama çoğu zaman karşılıklı karar verip ona göre dikim yapıyoruz. Sonuçta moda denen bir gerçek var, bizde o moda ve istek üzerinden gidiyoruz. Ama diyelim ki modaya uygun bir model her hanımın üzerinde şık durmayabiliyor. işte o zaman biz devreye giriyoruz. Moda ile klasiği karıştırıp ortaya başka bir model çıkarabiliyoruz. İşin ‘püf noktası’ şu. Yaptığınız işi çok sevecek ve özen göstereceksiniz. Eğer bunları yapmazsanız ne kadar yeteneğiniz olursa olsun bir işe yaramaz.
Hala aktif olarak mesleğinizi yapıyor musunuz?
Ben esasında çok yoruldum. 80’li yaşlara geldim (asla yaşını göstermiyor). Artık emekli olup dinlenmek istiyorum ama bırakmıyorlar. Bir süredir Erzurum’dayım, bir gün telefonum susmadı. Şimdi İstanbul’a gideceğim ve birçok sipariş var, onları dikeceğim.
Yardımcınız yok mu?
Olmaz olur mu? Çok sayıda çalışma arkadaşımız var ama onlar benim gibi değiller. Ben çok önemsiyorum, çok inceliyorum. Müşteriler illaki benim elimin değmesini istiyorlar.
70 yıldır terzilik yapıyorum. 80 yaşındayım ama hala bu işi bırakamıyorum.
Aslında günümüzde sizin adınız modacı?
Onu asla kabul etmiyorum. Ben birliğiniz terziyim. Modayı da takip ediyorum tabi ama bu mesleğin adı terziliktir. Bu işe başka isimler takmaya gerek yok. Elinizde iğne, boynunuzda mezura varsa siz terzisiniz, modacı değil. Ama birileri kendine illaki da modacı diyecekse diyebilir, ben değilim.
Ben eski hanımların resimlerine bakınca çok fazla mini elbise, etek görüyorum. Erzurumlu hanımlar mini giyinir miydi?
Mini modası bir dönem revaçta oldu doğru. Etek, pardesü boyları kısaldı. Hatta süper mini giyenler oldu. Hiç de yadırganmadı. Her kesimden hanım bu minileri gayet iyi taşıdı. Dediğim gibi, o dönem değer yargıları çok farklıydı. Kıyafetle insan tartılmazdı. İnsanların fikrine saygı duyulurdu. Erzurum’da çok derin dostluklarımız oldu. Hala hayatta olan paşalarımızla dostluklarımız devam ediyor. Onlarda benim gibi o günün Erzurum’unu, burada yaşanan o güzel günleri unutamıyorlar. Şimdi yurtdışından bile müşterilerimiz var. Hala o hanımların kıyafetlerini biz dikiyoruz. ‘Eski günlerin hazzını alıyor muyuz?’ hayır. O insanlarda, o güzel günlerde artık geride kaldı.
Sadece şık giyinmekle, ya da iyi bir işinizin, iyi bir gelirinizin olması sizi çok iyi adam etmez. Hakkı Nardemir’i dinlerken hal ve hareketinden bunu çok daha iyi anladım. İnsanı insan yapan dışarıdan aldığı özellikler değil, bilakis kendi kişiliği ve karakteridir. Hakkı beyin yerinde kim olsa, ‘Ben yıllardan beri Başbakanın eşini ve kızı giydiriyorum’ diye reklamın en babasını yapardı. Ancak o bunu dile getirmekten hicap duydu ve benim bu anlamdaki sorularımın birçoğuna cevap dahi vermedi. Bu yaşıma kadar böylesi naif iki insan gördüm, biri 2 yıl önce hakka yürüdü, bir diğeri de adı gibi Hakkı bey.