Medeniyet Şarkıları / Mavi Şehir
Şimdi Dua et Hatırlayalım, Yeniden Doğalım
Latince bir kelime olan demans (de-mentis), akıl anlamına gelen “mentis” ile yokluk ifade eden -de- ön takısından oluşmaktadır. “Aklın yokluğu” diye çevirebileceğimiz halk arasında “bunama” denilen düşünce bozukluğuna verilen addır. Demans hastası zamanı, yeri, mekanı ve kişileri algılama yeteneklerini kaybeder. Hangi gün, hangi ay, hatta hangi yıl olduğunu, nerede olduğunu, kendisinin ve çevresindekilerin kim olduğunu bilemez.
Selam ve hürmetle kıymetli kardeşim,
İçimize akan bir zehir var. Yönsüzlük içinde bir yolculuk bu… Şiddetli bir hüsran… Adeta demans hastalığının pençesine düşmüş hiçbir şeyi hatırlamayan bir adamın boşluktaki başıboşluğunu, ruh yalnızlığını yaşıyoruz… Övünmek bir yana avunmak için bile mazimizden bihaberiz. Hiç Mecnun Leyla’yı unutur mu? Biz Mecnun olup Leyla’mızı unuttuk. Mecnun kim Leyla kim hatırlayamıyoruz. Leyla’nın hasreti şöyle dursun, kendi adını bile hatırlamayan bir Mecnun var bu çağda. Fuzuli hangi aşk hikayesini yazsın şimdi ? Unutulmuş zurvan bir bestenin, zinderud makamında söylenip de anlaşılamamasını yaşıyoruz.
Kendi adını bile unutmuş bir adama belki hatırlar diye zaman zaman mazisinden bahsediyoruz veya bir cümleyi mum yapıp karanlıkta yakıyoruz… Cümleler mum gibi erirken karanlık orta yerinden deliniyor, gün ışığını unutan adam parça parça mazisini hatırlarken kendi adını söylemeye başlıyor. Bunun rüyasını görüyoruz…
Kıymetli kardeşim, demans hastası için hatırlayamamak ne hazin bir tablo ise günümüz gençliğinin de ecdadını, mazisini, kendini, kendi adını hatırlayamaması da o ölçüde meşûm bir yıkımdır. Çağımızın çıldırmış atları var kapitalin tapınaklarında yaşayan. Sırtına bindiğimiz bu atların eğerinden tutmuş olsak bile, biz onları değil, onlar bizi kontrol ediyor. Ve bu çıldırmış atların sırtında yok edici bir uçuruma sürükleniyoruz. Mahlukat ile varlık arasındaki farkı bize unutturan, bizi varlık olmaktan çıkarıp yeryüzünde bir mahluk olmaya doğru sürükleyen bu çıldırmış atların sırtında bir an bile durmamalıyız oysa. Çocuklarını medeniyetimizin atmosferine değil de kapitalin tapınaklarına alıştıran babalar, çocuklarıyla bu yolda yürümemeli durmalı artık. Çocuklarına paşa olsun diye ninniler söyleyen anneler bu büyüden çıkmalı, susmalı artık. Siz ey Anneler, artık ninnileri can parelerinize hakikatin kaşifi olsunlar diye söyleyin. Bu miskinlikten, bu meskenetten kurtuluş için Hz. İsmail’i emziren Hacer’in ninnisi lazım, Hz. Musa’yı emziren Asiye’nin, Hz. İsa’nın annesi Meryem’in ninnisi lazım artık veya alemlerin efendisinin annesi Amine’nin ve süt annesi Halime’nin ninnisi gibi ninnilere ihtiyacımız var. Sokaklarda yaşanan kerih bir efsun var. Yanıltılmış zihinler ve yalıtılmış kalpler ülkesinde ruh hırsızlığı yapılıyor. Ev ev, fert fert ruhunu teslim etmiş yerine külle kefenlenmiş portreler var. Kıymetli kardeşim ruhunu senden çalıp yerine bir şey ikame ediyorlar, ceset ceset geziyorsun, küf sarıyor her yanını, seni çürütüyorlar.
Demans hastasına “bu senin yıllarca peşine düştüğün aşkın, bu senin canından çok sevdiğin evladın, bu senin biricik kızın, bu senin zürriyetin, torunun” derken olur da hatırlamaya başlarsa ruhunda şahane bir inkişaf yaşanır diye ümit edilir. Bizler de adını unutan neslimize parça parça mazisinden, ecdadımızdan söz ederken zihinleri yangın sonrası orman yerine çeviren demansın is örtüsünü gençliğimiz üzerinden atar diye bekliyoruz. Bize ölü muamelesi yapıyorlar, artık bu cesedin içinden çıkmamız gerek.
Kıymetli kardeşim, kendi adını hatırlamanla başlıyor bu is örtüsünden ve çıldırmış atlardan kurtuluşun hikayesi veya içine hapsedildiğin cesetten ve kapitalin tapınaklarından ruhunu kurtarışının yolculuğu. Unutma ki sen öğretilmiş bir bilgi ile kendini tanımış olmayacaksın. Adını hatırlamakla başlayacak kendini tanıman. Adını veya kendini tanıdığın gün, binlerce yılın aşk hikayesi Leylâ nı hatırlayacaksın. Öğrenmekle hatırlamak arasında ince bir çizgi var senin için. Öğrendiklerin yalın bir bilgiden ibaret iken, hatırlayacakların derinlerde uyuyakalmış gönül zenginliğimizi de kazandıracaktır sana ve bu aleme. O an ba’s-ü ba’d-el mevt i yaşayacaksın ve hatırlayışlarla nasıl bir saadetin içine doğacağını gördüğün an, bu dediklerimi daha iyi anlamış olacaksın.
Sana ad koymaya çalışan ve zamanın büyüleyici gösterilerinde ön plana çıkan hokkabazlara hisse verme gönül deryanda kıymetli kardeşim. Kendini tanımak için efsunlu aynalara bakma sakın. Seni arzu ettikleri gibi gösterirler sana, bu onların doğasında var. Çizimlerle, görüntülerle kendini tanımaya çalışma sakın. Sadece yum gözlerini, o seni aldatan gözlerini rengarenk hileli ışıkların altında yum ve hatırlamaya çalış muhteşemliğini, azametini, heybetini, haşmetini, hamiyetini, izzetini, merhametini, hürmetini, hikmetini, ismetini… Sen aldatıcı aynalara yeter ki bakma, seni demans halinde tutmaya çalışan sözleri yeter ki duyma, o vakit aslın sana rücû edecektir.
Kıymetli kardeşim, denize değil, taşa düşse bir herze, denizde olur gibi taşta oluşur bir lerze. Sen asla boş söz söyleme, dilini duaya alıştır. Senin her duan, rahmetin tecellisi olarak şehrin sokaklarına şehri yeniden imar etmek için yağmur gibi inen nakkaş bir delikanlı veya münevver genç bir kızın bizzat kendisidir. Senin her duan, kendini hatırlaman için öz benliğine ve belleğine bir yolculuktur. Senin her duan, hileli aynalara çalınmış bir yumruktur. Senin her duan, demansın labirentlerinden seni kurtaran bir hatırlayıştır. Senin her duan ile hamiyet sahibine derc oluyor kıymetli kardeşim. Dualar ile nesc ediliyor büyük bir medeniyetin parçaları senin tüm benliğine. Senin duaların, öğrenmek değil hatırlamaktır…Senin duaların, Leyla’sını tekrar hatırlayan Mecnun için, bu millet için bir “ba’s-ü ba’d-el mevt”tir.
Şimdi dua et, hatırlayalım, yeniden doğalım…