Şehrin sefaleti…
Bir şehir nankörlüğe müptela ise sefil kalır kıymetli kardeşim. Gözler, kulaklar, kalpler hangi örtüyle kaplanmıştır kardeşim, bilmiyorum. Hangi ışık geçirmez, ses geçirmez, hissetmez, hissettirmez libastır bu, bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa o da, nankörlüğe müptela ise bir şehir, sefil kalır…
Şehirler vardır, aşk ile nakşedilir… Şehirler vardır, aşıklara rûşen olur da zindanlar aydınlanır… Şehirler vardır, menzillere yol olur da dağlar ayrılır… Şehirler vardır, göz göz olur kör diyarlara, haller aydınlanır… Şehirler vardır, işleyen demir gibidir, parlayan cevher gibidir, ısınan can gibidir, ısıtan har gibidir, işiten yar gibidir. Şehirler vardır, onlar için koşana uçar gelir, onlar için ter akıtana akar gelir. Şehirler vardır, siz onun için yanmayı göze alın, o sizden önce yanar. Siz onun için taşların altına girmeyi göze alın, o sizden önce ezilmeyi bilir. Siz onun için kanatın bağrınızı, o sizden önce kan olur akar ha bire…
Şehir denince yaşayan, dipdiri, capcanlı bir varlığı gözlerinin önüne getir kardeşim. Şehir, coğrafi bir alanı, belli bir metre kareyi temsil etmez sadece. Şehir içini, dışını, içinin de içini, dışının da dışını kapsar ve kapsadığıyla da bir bütündür. Örneğin bir öğretmen, ‘’sınıf’’ diye seslendiğinde öğrencilerini kastetmiş olabilir veyahut ‘’sınıf’’ diye tarif ettiği şey kapısı, penceresi, sıraları ile bir mekan da olabilir. Şehir, dediğimiz tam manasıyla fert fert bireyleri, kitleleri, sosyal hayatı, kültürel tüm unsurları, tarihi, ruhsal haliyle bir toplumu, karakteristik tavırlarıyla kişileri, grupları da esasen temsil eder. Şehirsiz kalmak kimliksiz kalmaktır. Şehirsiz kalmak, anlamsızlaşmaktır. Şehir, kendi bünyesinde böyle bir manayı barındırdığını idrak ettiğinde bünyesinde yetişen her ferdi o nispette besler. Şehir, idrak gücünü kaybettiğinde önce kendini kaybeder, ardından fert fert mensuplarını… Mahiyetini bilmeyen, idrak edemeyen bir şehir, muhitini de mahallini de bilmez, kaybeder, er geç yitirir.
Bir şehir, görmek zorundadır. Gözlerini kaybeden veya gördüğünü idrak edemeyen, görme melekesini yitiren bir şehir, yavrusunu ezen fil gibidir. Nankörlük de bir şehir için ölümcül bir hastalıktır kör olmanın daha ötesinde. Başka bir biçimde tekrar etmek gerekirse; mahalline nankör şehir, muhitini yitirir. Muhitini yitiren şehir, muhibbini bitirir velhasıl.
Şehirleşme serüveni tarih boyunca her defasında o şehre sevdalı, onunla adeta muhibbi olmuş gönül erleriyle başlamıştır. Şehre mana katan münevverler, karanlık sokakları, sokakların yollarını aydınlatan sokak lambaları gibidir… Bir şehir her defasında münevver insanlarının kalplerini kırıyorsa, onların gönlünü hoş etmeyecek kadar kibir sahibi ise, nankörlüğe müptela ise, kimse kusura bakmasın, sefil kalmaya mahkumdur. Bir şehir, her şeyden önce münevverlerine, şehre nispeten aydınlanmış münevverlerine, vefalı, itinalı, hassas davranmasını bilmelidir. Bak kardeşim, buna mecburdur… Naz ise nazlarıyla, kırılgan olsa bile gönülleriyle, arzularıyla, beklentileriyle, incinmesin diye kalpleriyle iyi geçinmelidir. Geçinmesini bilmelidir, bilmek zorundadır… Hem yüzlerine karşı hem arkalarından saygı ve hürmetle söz etmesini bilebilmelidir.
Karanlıktan şikayetçi misin kardeşim. Dipsiz karanlık kuyulara gir, oralarda ömür sür sonsuza dek karanlıktan bir şikayetin yoksa. Yok eğer, karanlıktan rahatsız isen kardeşim, ışığın geldiği yöne yürü, meylet, yaklaş, o yönde bir adım at o vakit. Ateşe küfreden aşını ateşte pişirmesin kardeşim. Işığa küfreden karanlıktan şikayet etmesin. Güneşe küfreden geceden usanmasın. Yârine küfreden yalnızlıktan dert yanmasın. Münevverlerine nankörlük eden bir şehir de içine düştüğü sefaletten dem vurmasın o vakit.
Şimdi ne yapmalı…
Şimdi durmalı…
En azından nankörlüğe bir dur demeli. Bildiği tüm nifak tohumlarını toprağından arındırmalı. Bildiğin tüm ön yargıları, bir kenara koyup, ufakcık bir çivi de olsa, çakılı bir çivisi olan, emek vermiş her şahsiyete büyük bir minnet ve vefayı borç bilmelisin kardeşim. Şehrinin akıbeti senin de zihnini yoruyorsa, kalbinin atışları şehrinin akıbeti ile paralel atıyorsa, minnet duymak zorundasın her emek veren ele, çırpınan gönle karşı.
Nankörlük, senin sefaletindir unutma kardeşim. Minnet etmeyiş senin hakkın değil, senin kibrindendir. Kibir, bir çeşit şirk koşmaktır Allah’a karşı. Kibir, kulluğun aksine kendini tanrılaştırmanın bir başka biçimidir. Dağları sen mi yarattın, kibrin esiri olma sakın kardeşim. Kibrin esaretinden kurtulup senin için küçük bir adım atmış her insanına karşı minnet ve şükran borçlu olduğunu, vefalı olman gerektiğini bil ve idrak et artık.
Dön ve kendine bak şimdi, fark et…
Bir şehir, nankörlüğe müptela ise sefil kalmaya mahkumdur…


 Erzurum sadece bir şehir değildir!
Erzurum sadece bir şehir değildir!
 Erzurum sadece bir şehir değildir!
Erzurum sadece bir şehir değildir!
 Erzurum’da Kaldırımlar
Erzurum’da Kaldırımlar
 BİLİME AŞIK REKTÖR HACIMÜFTÜOĞLU
BİLİME AŞIK REKTÖR HACIMÜFTÜOĞLU
 20 ay sonra sandık mı!
20 ay sonra sandık mı!
 BACASIZ FABRİKA YETMEZ, SANAYİ ŞART
BACASIZ FABRİKA YETMEZ, SANAYİ ŞART
 Bunları ciddiye almam!
Bunları ciddiye almam!
 Trafikte yeni dönem; Ancak…
Trafikte yeni dönem; Ancak…
