Gönül zenginliği için koş az biraz. Parasız zenginlik, topraktan bir saray, sonsuz bir saltanattan bahsediyorum sana. Sana deseler ki Yusuf olacaksın, köle pazarında satılmaya razı mısın? Sana deseler ki Yunus olacaksın, bir balığın karnında aylarca kalmaya razı mısın? Sana deseler ki Halil olacaksın, ateşe atılmaya razı mısın? Sana deseler ki Meryem olacaksın, onun utancına razı mısın? Sana deseler ki Eyüp olacaksın, o hastalıklara, o evlat acısına razı mısın? Sana deseler ki gönlün zengin olacak, insan olmaya razı mısın?

İnsan olmanın kolay olduğunu sana kim söyledi?

Bak dinle! Örgütsel yapılardaki problemler teknik bilgilerdeki yetersizlik veya zekâ ile ilgili yeteneklerin eksikliğinden ziyade sezgi ve gönül dünyasının alanına giren yeteneklerin ve becerilerin eksikliğinden kaynaklanmıştır yıllar yılı. Güzel ahlak ve gönül zenginliği, şu dönemde yaşanan buhranların ilacıdır esasen. Gönül zenginliğini IQ gibi değildir, herkesin bildiği doğuştan kazanılan bilişsel zekâ gibi geliştirilemez değildir. Aksine her yaşta geliştirilebilecek bir yapısı olduğunu belirlemişler. Buna yönelik çalışmalar başlatmışlar. Bu da güzel ahlakın, gönül zenginliğinin ya da bilimin jargonuyla, duygusal zekânın önemini günümüzde bir kat daha artırmaktadır.

Zekâ düzeyleri en üst seviyelerde olan kişilerin birçoğu bile gerek iş, gerekse özel yaşamlarında başarılı olmayabiliyor, sen de görüyorsun. Hatta yaşamlarında büyük yıkımlar, büyük felaketlerle karşılaşabiliyorlar. Bu durumu kader inancımızın penceresinden açıklamakla beraber o kişilerin cüzi iradeleriyle de bir ölçüde açıklamak mümkündür. Bu meşûm hadiselerin birçoğunun üstün zekâlı olarak bilinen kişilerin başına gelmesi, onların çevreleriyle olan ilişkilerinde kusurlu davranışlarına ve yanlış tercihlerde bulunmuş olmalarına bağlanıyor. Beşeri ölçülerde yaşamımıza yön verdiğimiz cüzi irademiz işte bu noktada karşımıza çıkıyor. “Bu kadar üstün zekâlı biri nasıl oluyor da böylesine hatalar yapabiliyor” sorusu; o kişinin bilişsel zekâsı dışında duygusal zekâsının yani gönül zenginliğinin, güzel ahlakının, sezgi ve anlayış bilgisinin zayıflığıyla cevaplandırılıyor. Kul olarak üzerimize düşen cüzi iradenin tecellisi olan davranışlarımız ve tercihlerimiz bizim gönül zenginliğimizin seviyesine göre değişebiliyor. Bu değişkenlik kişilerin yaşamlarında karşılaşacağı hadiselerle mücadele gücünü belirliyor. Kendini harekete geçirebilme, aksiliklere rağmen yoluna devam edebilme, dürtülerini kontrol ederek arzu ve heveslerini erteleyebilme, ruh halini düzenleyebilme, kendini başkalarının yerine koyabilme ve umudunu asla kesmiyor olmak işte bu güzel ahlakın ya da gönül zenginliğinin bir göstergesidir.

Üzülmemek elde değil. Gönlü fukara fertler nasıl oluyor da sokak sokak kaynıyor biz böyle bir medeniyetin varisi iken? Ayılmakla başlar gün. Ve sen her gün gözlerini açarak hayatın renkleriyle buluşuyorsun. Geceler uzundur bilmez miyim? Sen de her gece bir köşeye kaçarak zihninde bir hengâmeyle boğuşuyorsun. Oysa mânasını yitirdiğini bilseydin hayata dip dalışlar yaparken ne gözlerini yumardın ne de her dalış sonrası anlamsız yere bir çamurdan çıkıp ıslak dolanırdın. Sen, dünyaya bir defa geleceğini ve tadını çıkarmak istediğini düşünüyorsun ha bire. Saltanatı büyük büyük saraylarda arıyorsun. Zenginliği banknotların arasında arayıp, paranın adeti miktarınca zengin olacağını sanıyorsun. “Gördüklerinden ibaret bir dünya var, duyduklarından ibaret söz var” sanıyorsun. Denizi değil köpüklerini görüyorsun oysa. Uğraşma bulamazsın bir gölge. Sen karanlıkta gölgeni arıyorsun. Işığın huzmesi yüzüne çarpmadıkça açsan da gözünü kör kalırsın. Körsün, böyle giderse öyle kalırsın.

Gündemimiz

Sen nasıl oluyor da böylesine fersiz bir hale düşebiliyorsun? Bir imsak kuşu olarak, bunu kabullenmek zoruma gidiyor. Senin Allah’ın var… Senin bir medeniyetin var… Sen, peygamber torunusun ve sen âlemlere rahmet olarak gelen Süreyya yıldızının ümmetisin… Aleyhisselâm… Zenginsin ama mülkünden haberin yok vesselâm…