Palandöken Dağı eteklerindeki ebedi istirahatgahında bulunan Abdurrahman Gazi, sahih rivayetlere göre, ilk halife Hazreti Ebubekir’in oğlu.
Erzurum’da Peygamberimizin ashabı ve bayraktarı olarak bilinen Abdurrahman Gazi’nin bir özelliği daha gün yüzüne çıktı.
Erzurum’da bir peygamber dostu
Tarihin tozlu rafları arasında kalan eserlerde Erzurum’un tarihiyle ilgili önemli notlar ortaya çıkıyor. Eski Diyanet İşleri Başkanlarından Erzurumlu Ömer Nasuhi Bilmen, “Erzurum’un Kıymeti Tarihiyesi” konulu makalesinde, Abdurrahman Gazi ile alakalı olarak şunları anlatıyor: “ Sahabe-i Kiramdan “Abdurrahman Gazi” hazretleri medfundur. Bu zatın Eshabı Güzin’den olduğundan şüphe yoktur. Yalnız nesebi âlisinde ihtilaf vardır. Bazı rivayetlere göre Hz. Ebu Bekir’in, diğer bazı rivayetlere göre de Cenab-ı Rebii’nin mahdumu’dur.”
Fetih sırasında şehit oldu
Bir rivâyete göre, Hazreti Ömer döneminde Habib ibni Mesleme’nin, bir rivâyete göre de İyaz İbni Ganem’in komutasındaki orduyla Erzurum’a gelen ve fetih esnasında şehit düşen Abdurrahman Gazi ismi büyük izler bıraktı. Şehitlik ve gazilik mertebesine erişmiş bir insan olduğu için O’nun manevi şahsiyeti Erzurumluların daima gönlünde yaşadı. Halk arasında söylenen menkıbeleri de kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze kadar ulaştı. Abdurrahman Gazi’nin Hz. Peygamber’in sancaktarı olduğu halk arasında yaygın.
Araştırma İrfan TARAKÇIOĞLU
Erzurum’un manevi yaşantısında önemli bir yere sahip olan Abdurrahman Gazi’nin ilk halife Hazreti Ebubekir’in oğlu olduğu ortaya çıktı.
Abdurrahman Gazi Türbesi, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı’nda Sosyolojik Açıdan Ziyaret Fenomeni (Erzurum Abdurrahman Gazi Türbesi Örneği) isimli yüksek lisan tez çalışmasına konu oldu. 2007 yılında Rukiye İçli tarafından hazırlanan tez çalışmasında Abdurrahman Gazi hakkında değişik kaynaklardan bilgi aktarıldı.
Halk arasındaki rivayetler
Erzurum’un tarihi seyri içinde Abdurrahman Gazi, şehrin İslam orduları tarafından fethi sırasında, bir rivâyete göre Habib ibni Mesleme’nin, bir rivâyete göre de İyaz İbni Ganem’in komutasında Erzurum’a gelmiş ve fetih esnasında şehit düşmüştü.
“Abdurrahman Gazi” ismi Erzurum’da büyük izler bıraktı. Şehitlik ve gazilik mertebesine erişmiş bir insan olduğu için O’nun manevi şahsiyeti Erzurumluların daima gönlünde yaşamıştır, halk arasında söylenen menkıbeleri de kuşaktan kuşağa aktarılma yoluyla zamanımıza kadar geldi. Abdurrahman Gazi’nin Hz. Peygamber’in sancaktarı olduğu halk arasında yaygın. Halk arasında yaygın olan rivayetlerden biri şöyle:
Kelle koltuğunda savaştı
Hz. Peygamber’in İslam orduları Erzurum’u fethederken, sancaktarı Abdurrahman Gazi’nin kellesi bir düşman kılıcı ile koparılır ve yere düşer. Kellesini koltuğuna alan Abdurrahman Gazi elinde bulunan İslam’ın sancağını Palandöken’in en yüce noktasına dikmek üzere dağa yokuşa koşmaya başlar. Kellesi koltuğunda, sancağı elinde olan Abdurrahman Gazi Palandöken Dağı’ndaki “Şığveler” mevkiine gelince dağda bulunan çobanlar evvela dona kalırlar, sonra biri dayanamayıp;
– Kafası koltuğunda hala koşuyor! diye bağırır.
Kem göz orada onu nazara getirir ve olduğu yere düşer kalır. Gazilik ve şehitlik rütbesiyle ruhunu teslim eder.
Soğuk beldeye gelmesi tavsiye edilmişti
Yazma vakidi tarihinin 4. cildindeki rivayete göre Abdurrahman Gazi, Hz. Ömer’in zamanında Ahlat tarafına gelmiş olan Eshabı Zevil ihtiramdan. Vücuduna bir illet arız olmakla doktorlar soğuk beldelerde bulunmasını tavsiye etmiş. Bunun üzerine Erzurum’a gelirken yol esnasında vefat edip şimdi bulunduğu yere defnolunmuştur.
Diğer bir rivayete göre de bu zat, muharebe için Erzurum tarafına teşrif edip nihayet şerefi şehadete nail olmakla mübarek naaşı şimdiki bulunduğu yere naklolunmuştur.
Hatta mezarının başında bayılanlara şifa bulması için “yeşil yaprak” verdiği de söylentiler arasında.
Gerçekte Abdurrahman Gazi kim ?
Tez çalışmasında Abdurrahman Gazi’in kimliği hakkında şu bilgiler yer alıyor: “Abdurrahman Gazi’nin menkıbevi rivayeti böyledir, ama tarihi kişiliğine baktığımızda tarihçiler onun peygamberin sancaktarı veya alemdarı olduğu konusunda birleşememişlerdir.
Abdurrahman Gazi’den ilk bahseden en eski Osmanlı vesikası H. 936, M. 1529 yılında Kanuni adına Erzurum ve havalisinin tarihini yapan il yazıcı defteridir. Bu defter İstanbul Başvekalet Arşivi’nde tapu kısmında 154 numarada muhafaza edilmektedir. Bu zat eski tapu kayıtlarında Peygamberin ikinci bayraktarı olarak yazılmış seyit Abdurrahman, Seyit Abdurrahman Dede, Esseyit Abdurrahman Çelebi, Gazi Abdurrahman Çelebi gibi farklı isimlerle kayıt olunmuştur.
Ancak daha sonraki tapu defterlerinde ve başka arşivlerde, mesela H. 1130, M. 1717 tarihli bir tapu defterinde Abdurrahman Çelebi’nin alemdarlık vasfı yoktur. Yine Vakidi tarihinde İyaz ibni Ganem (Cezire kumandanı) ile Erzurum’a gelen on bir ashap içinde Abdurrahman adı yoktur.
A.Şerif Beygu ve İ. Hakkı Konyalı’ya göre halkın dini duygularını istismar etmek, ilgiyi yüksek tutmak amacıyla yatırın ashaptan olduğu ve Peygamberin ordularında sancaktarlık yaptığı söylenmiş olabilir.
Ashab’tan olduğunda şüphe yok
Erzurum Tarihini Tanıma ve Araştırma Derneği yayını Tarih Yolunda Erzurum Mecmuası’nın 1960 tarihli nüshasında, dönemin Diyanet İşleri Başkanı Erzurumlu Ömer Nasuhi Bilmen’in yazdığı makalede de şu ifadeler yer veriyor; “Erzurum şehri, pek şanlı, şerefli bir beldedir. Bu güzide şehrin şark cihetinde bulunan Şığveler dağının eteğinde Sahabe-i Kiramdan “Abdurrahman Gazi” hazretleri medfundur. Bu zatın eshabı güzinden olduğundan şüphe yoktur. Yalnız nesebi âlisinde ihtilaf vardır. Bazı rivayetlere göre Hz. Ebu Bekir’in, diğer bazı rivayetlere göre de Cenab-ı Rebii’nin mahdumu’dur.”
Bu çelişkilerden dolayı Abdurrahman Gazi’nin tarihi kişiliği şimdilik karanlık içindedir. Kayıtlardan anlaşıldığına göre bu zatın VI. veya VII. asırlarda Erzurum’a gelmiş olması muhtemeldir.
Abdurrahman Gazi Türbesi
Abdurrahman Gazi Türbesi, Erzurum merkeze 8 kilometre uzaklığında Palandöken Dağı’nın Şığveler eteğinde şehre hakim bir mevkide. Türbeye önceleri Sultan Abdülmecit zamanında Ahmet İzzet Paşa’nın yaptırdığı camiden girilirken daha sonraki restore ve bakım çalışmalarından sonra girişler ayrıldı. Tarihi kaynaklara göre türbe, M. 1794 yılında Erzurum valisi Yusuf Ziya Paşa’nın eşi Ayşe Hanım tarafından yeni baştan yaptırılmışçasına onarılmıştır. Cami türbeden sonra M. 1797 yılında yaptırılmıştır. Daha sonra cami ve türbe Erzurum belediyesince yeniden yaptırılmış ve restore edilmiştir. 1958’de Ordu Komutanı olan Cemal Gürsel’in bu türbeye yol yaptırdığı ve bir halı hediye ettiği söyleniyor.1980’lerde bugünkü türbe şadırvanı ve caminin yapılmasıyla ziyaretgah olarak önemini arttı.
Yapısına bakıldığında türbe; ortası kemerli iki taş kubbeden müteşekkil. Kubbelerden açılan iki pencereden ışık alıyor. Yan tarafında da iki pencere açılıyor. Kubbelerin altında 4,85 metre uzunluğunda yerli taştan sandukası, sarıklı serpuşlu baştaşı bulunan tek bir mezar vardır. Sanduka ve baştaşı gayet basittir. Mescit ve türbe gibi hiçbir mimari özelliği yoktur. Sandukanın hiçbir yerinde kitabe de yoktur.
Mezarın boyunun bu kadar uzun olmasının nedenini İ. Hakkı Konyalı, halkın merakını kamçılamak, alakalarını arttırmak için olduğu şeklinde açıklıyor. Çünkü eskiden beri insanların boyu bellidir ve bu kadar uzun insan yoktur ‘diyor. Bunun bir başka nedeninin de; türbenin bayan ve erkek olmak üzere iki ayrı bölümde ziyarete açılması ve her iki bölümden de rahatlıkla görülebilmesi için olduğu ifade edilse de birinci nedenin daha mümkün olduğu kanısındayız.
Yine burada XVIII. yy.’ın ortalarında İbrahim Hakkı Hazretleri’nin zaviyedarlığını yaptığı Abdurrahman Gazi türbesine izafeten kurulmuş bir Abdurrahman Gazi Zaviyesinden de bahsedilir. İbrahim Hakkı Hazretleri’nin zaviyedarlığına kadar bu zaviyenin sınırları hakkında herhangi bir bilgiye rastlanmadı. Ancak İbrahim Hakkı Hazretleri tarafından yapılan araştırmalar sonucunda zaviyenin sınırları belirlenmiştir. Hatta Abdurrahman Gazi’nin mezarının yeri dahi İbrahim Hakkı Hazretleri tarafından bulunduğuna da işaret ediliyor.
İ. Hakkı Konyalı’ya göre türbeyi buraya çeken hemen önünden kaynayan billur bir pınardır.72 Şehre ve ovaya hakim olan bu saha eskiden beri şehrin bir mesire yeri olarak görülür. Erzurum halkı yazın türbe eteğindeki sahaya gelip dinlenir ve eğlenirler. Günümüzde yapılan piknik kabinleri, lavabolar ve alışveriş dükkanları ile hem ziyaret ve ibadet hem de dinlenmek için cazip bir yer olmaya devam etmektedir.
Ziyaret etmeyen bir daha gelir
İnanışa göre; yerli olmayan kimseler, örneğin memuriyet dolayısıyla Erzurum’da bulunan ve bunlara mensup olanlar türbeyi ziyaret etmeden gidecek olursa çok geçmeden bir daha yolları Erzurum’a düşermiş. Abdurrahman Gazi Türbesi Erzurum’la bütünleşmiş olmakla beraber; Van, Bitlis, Malatya, İstanbul illerimizde de Abdurrahman Gazi Türbeleri bulunuyor. Hatta bu türbeler hakkında da aynı hikayeler anlatılıyor. Türbenin çeşitli illerde bulunmasını, her yörenin kendi şehrini bu büyük şahsiyetle şereflendirmek istemesi ve bu şahsiyet odaklı çeşitli inanç ve uygulamalarda bulunması yöre halkının coğrafyayı kimlikleştirme çabası şeklinde açıklanabiliyor.
Saadet asrından bir yiğit
Hz. Abdurrahman Gazi (r.a.), yani Abdurrahman İbn Ebu Bekri’s-Sıddık, Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) oğlu. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) kayınbiraderi ve Hz. Aişe’nin (r.a.) ana baba bir kardeşi. Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) tüm ailesi İslamiyet’i seçtikleri halde Abdurrahman uzun süre Müslüman olmamış. İlk yılları, Mekke müşrikleri arasında geçti. Bedir ve Uhud Savaşlarına müşriklerin safında katıldı. Her iki savaşta da, kendisi ile çarpışacak birini isterken, babası Hz. Ebu Bekir (r.a.) hemen atıldı, ancak Peygamber Efendimiz (s.a.v.) her iki seferde de buna izin vermedi. Cesareti ve ok atmadaki maharetiyle ünlüydü.
Hz.Abdurrahman Gazi’nin (r.a.), babası Hz. Ebu Bekir’e (r.a.) tam bir saygısı vardı; onun aklına ve ahlâkının sağlamlığına tam olarak güveniyordu. Fakat kendi inancına bağlılığından babasının Müslümanlığı, onu da Müslüman etmeye yetmedi. Fakat böyle karakteri güçlü bir kimseye hakikat eninde sonunda aydınlanacaktı. Hak dine girmek üzere derhal Resûlullah’a (s.a.v.) gitti. Oğlunun Resûlullah’a (s.a.v.) biat ettiğini gören Hz.Ebû Bekir (r.a.), çok sevindi. Hz.Peygamber’in Bayraktarı
Hz. Abdurrahman Gazi (r.a.) Mekke’nin fethinden önce Müslüman oldu. Hayber Gazvesi’ne katıldı, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) sancaktarı oldu ve Veda Haccı’nda da bulundu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kendisini, kardeşi Hz. Aişe’ye (r.a.) umre yaptırmakla görevlendirdi. Hastalığı sırasında Peygamber Efendimiz (s.a.v.) yanından ayrılmayarak hizmetinde bulundu.
İslâm’a girince Hz.Abdurrahman’ın (r.a.) güzel özellikleri, daha bir gelişti, daha bir parladı. Babası Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) halifeliği sırasında meydana gelen savaşlara katıldı. Halid bin Velid’in (r.a.) kumandası altında gerçekleştirilen ve irtidad olayları üzerine harekete geçen orduda yer aldı. Yemame Savaşı’nda büyük kahramanlık gösterdi. Ok atmadaki mahareti ve cesaretini burada da göstererek büyük fayda sağladı. Hz.Abdurrahman Gazi (r.a.), Hz. Ömer’in (r.a.) halifeliği zamanında da fetih ve savaşlara katıldı. Hz. Ömer’in (r.a.) halifeliğinde, önce İran fethedildi. Abdurrahman Gazi (r.a.), Bizans’la yapılan Yermuk Savaşı’na katıldı, Halid Bin Velid komutasındaki İslam ordusuyla Suriye’nin fethinde bulundu. Şam’ın ve Antakya’nın fethinden sonra Anadolu, batıdan doğuya doğru Antep, Maraş, Mardin, Urfa, Diyarbakır, Siirt, Bitlis, Adıyaman, Elazığ, Malatya, Erzincan, Erzurum, Van genel sırası içinde İslam nuruna kavuştu. Hz.Abdurrahman Gazi (r.a.) de bu fetihlerde İslam ordusundaydı.
Abdurrahman bin Abubekir (ra), Mekke yakınlarında bulunan Hubşi’de vefat etti. Vefatından sonra Mekke’ye getirilerek burada defnedildi.Belediyeye uğrayınız size konuyla ilgili kitap hediye edelim..