Medeniyet Şarkıları / Mavi Şehir
Dünya Aynı Dünya
Sana bu Kur’an’ı vahyetmekle kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Halbuki daha önce sen bunlardan habersiz idin(Yusuf Sûresi/3). Hani Yûsuf babasına, “Babacığım! Gerçekten ben (rüyada) on bir yıldız, güneşi ve ayı gördüm. Gördüm ki onlar bana boyun eğiyorlardı” demişti. Babası, şöyle dedi: “Yavrucuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma. Yoksa, sana tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır (Yusuf Sûresi/4-5).
Selam ve hürmetle kıymetli kardeşim.
Bir rüya ile başlayan kardeş haseti hiç değişmedi kıymetli kardeşim. Kervan yolundaki kuyularda hala bir yusuf bulabilirsiniz ve o yusuflar için yaratılan baba hasreti bugün de hiç değişmeden tekrar tekrar yaşanıyor. Çünkü dünya aynı dünya… İnsan aynı insan…
“A4 boyutlarında beyaz bir kağıt küçük bir masanın üzerinde duruyordu… Elimde ise kısa saplı basit bir boya fırçası vardı. Birçok farklı renkten boyaya daldırılmış, farklı farklı renklere bulanmış bir fırça… Boyalara o denli doymuştu ki renk renk damlacıklar adeta fırçanın ucunda asılı duruyordu. Tıpkı hayata tutunan renk renk insanlar gibi…Masanın üzerinde duran beyaz kağıt sabırla elimde tuttuğum boyalı fırçayı bekliyordu sanki… Boyalı fırçayı hiç çekinmeden bu beyaz kağıdın üzerinde gezdirmeye başladım. Fırça kağıdın üzerinde yol aldıkça, renkler bir bakıma fırçanın ucundan kağıda akan masalsı bir nehir gibi boşaldı. Kağıdın tamamını boyadıktan sonra heyecan dolu dudaklarımdan bir nefes bırakıp kuruması için bekledim. Ben kağıdın kurumasını beklerken, kağıt da masanın üzerinde adeta renkli bir kumaşa bürünmüş beni bekliyordu.” ( Yusufça adlı kitabımdan bir alıntı)
Hayata tutunan insanlar gibi renk renk damlacıkların zor bela ucunda asılı durduğu bir fırça ile beyaz bir kağıdı boyadığımızda, nasıl ki o kağıt, kağıt olmaktan çıkmaz ise, dünya da sadece renklerin değiştiği bir kağıt parçası gibi özünü kaybetmeden ilk gün ki halini korur, koruyacaktır kıymetli kardeşim.
Kağıt aynı kağıt… Değişen sadece kağıt üzerine düşmüş gözlerimizi aldatan renklerdir. Bir makas için değişen hiç bir şey yok. Ucu alev bir kibrit için kağıdı yakma adına değişen bir şey yok. Kör bir adam için renkli kağıt ile beyaz kağıt arasında bir fark yok kardeşim.
Çocuklar ve çocuk kalmış adamlar renklerin büyüsüne kapılabilir belki kıymetli kardeşim. Bir çocuk için rengi değişmiş bir kağıt parçası bambaşka bir şeydir. İdrak edecek olgunluğa henüz ulaşmamış bir çocuk veya çocuk kalmış bir adam görüntüye çabucak aldanır. Aldanmamak adına dünyevi renklere düşkün olmamalıyız, aldanışa direnmeliyiz. Aldanışa direnen bir körlük, aslında hakikati gören gözdür. Hakikati görebilen göz, rengarenk boyanmış bir kağıdı renklerden ayırt edebilecek idrak noktasına ulaşmış demektir. Renkleri görebilse bile, renk ile kağıdı ayırt edemeyen, hakikati görmeyen göz ise kör demektir. Allah hem çocuk olmaktan, hem çocuk kalmış bir adam olmaktan bizleri korusun.
Gören adamın körlüğünü yaşadığımız bu çağda, büyümüş ama çocuk kalmış insanlarla aynı metre kareleri paylaşıyoruz. Allah hakikati değişmez bir halde yaratmıştır ve hakikat asla değişmez. Şu halde; hakikatin kazanında pişen dünyanın değiştiğini düşünebilir miyiz? Asla… Hakikat değişmezken dünya mı değişecek… Nasıl ki kağıt aynı kağıt olarak kaldı, dünya da aynı dünya olmaya devam edecektir kıymetli kardeşim. Değişiyor olan renklere aldanan gözlerimiz, hakikati fark edebildiği ölçüde insanı ve dünyayı tanımaya başlıyor.
Kıymetli kardeşim, “ben” liğin taptığın bir put olmasın sana. İbrahim (a.s.) ‘ın birbirine bağlayıp sokak sokak sürüklediği putlar kadar olmasa bile aciz olduğunu unutma. Kendini yücelterek benliğini tapınası bir put sananlar hiç değişmedi, hala bugün var. İbrahim (a.s.) zamanında Nemrut, Musa (a.s.) zamanında Firavun, Ashabı Kehf zamanında Dakyanus, Peygamber Efendimiz (S.A.V.) zamanında Acemlerin Şahı Kisra… Nefsimizi ve “benlik” saltanatımızı bir kenara koyup, nefsini putlaştıranlardan olmamak adına aç olanı anlamaya çalışmıyor muyuz her ramazanda. Allah’ın İbrahim Ethem’e yolladığı Hızır (a.s) gibi bir Hızır da bize mi lazım yoksa. “Damda deve arıyorum” deyip geceleri uykusunu kaçıran, “bu saray babanın, onun babasının, onun da babasının gelip geçtiği bir han” diyen bir Hızır’ı da Allah bize mi yollamalı acaba. İmam Rabbani’ye zulmeden Ekber Şah’ın başına gelenleri unuttuk da bir sinek ile dünya başına yıkılan Nemrut’u da mı unuttuk. Yarılan denizin ortasında kalan Firavun’u da mı unuttuk, Peygamber efendimizin geçeceği yollara dikenli otlar bırakan ve hayvan pisliği döken Ebu Leheb’in akıbetini de mi unuttuk. Kibrin kerih hırkasını giyip de “dağları yarattığını” sananlar değişmedi kıymetli kardeşim. Peygamber efendimizin devirdiği putlarla, İbrahim (a.s.)ın parçaladığı putlar arasında ne fark var. Putlaşmış “benlik”lerin bu devrilen putlardan ne farkı var… Kağıt aynı kağıt, dünya aynı dünya, insan aynı insan kıymetli kardeşim. Sadece renkler değişiyor…
Bunu bilmek ve bu hakikati görmek gerek ilk olarak. Körlük kuyusuna düşme sakın kardeşim. Kul olduğunu, kül olanın emriyle var olduğunu unutursan, kendi zamanımızın Yusuf’larını bir kuyuya atmış olursun. Yakup olan babalarımızı Yusuflarına hasret bırakırız. Yetmedi mi… Başka bir ayrılık şarkısı da bu çağda biz mi yazalım. Hasetimiz başımıza bela kıymetli kardeşim… Ha o günün kardeşlerine ha bugünün kardeşliklerine bela… O gün Yusuf’a kardeşlik edenler haset de edince Yusuf’tan ziyade kuyuya asıl kendileri düştü. Pişmanlık ve acziyet isimli simsiyah taşlarla duvarları örülmüş bir kuyu o gün de vardı bugün de var. Haset eden her kardeş nihayetinde kendini böyle bir kuyuda bulur. Oysa bilmediler, o kuyu Mısır’a giden yolda izzet ve şeref sahibi Yusuf için bir başka mertebenin giriş kapısıydı. Haset eden kendini aciz düşürür kıymetli kardeşim. Zulme uğrayan ise Allah’ı unutmadığı sürece Yusufça bir rüyanın sahibi olur.
Kıymetli kardeşim, kör bir hatırlayış bile bizi yusufça bir anlayışla kuyulardan kurtaracakken renklere takılan bakışlarla körlüğümüze de kör kalmayalım artık. Aynı vaktin içinde damlayan renk renk boyalarız aslında. Her Yakup için bir Yusuf daha yaratıyor Allah. Yusufların rüyası değişmedi, hep aynı rüyayı görüyorlar. Ve tabircisini bulan her Yusuf için bir Yakup çıkıyor karşımıza. Ne değişti kıymetli kardeşim ? Yine Yusuflara haset besleyen kardeşlikler yaşanmıyor mu? Allah yine bir Yusuf için bir Bünyamin yaratmıyor mu? Ve hep aynı hikaye uyduruluyor. Kurt da olsa vahşi biri, yusuf olanı yer mi. Kimsecikler inanmasa bile her yalanda bir kuzu kesiliyor kanlı bir gömlek için. Ve her zulüm bir yalanla yükseliyor. Yalanlar zulmün kirli ırmağında yüzüyor. Bil ki kardeşim; zulme rağmen Mısır’a vali yine Yusuf oluyor. Kıymetli kardeşim, biz kuyularda aciz düşmeyiz, kuyulara yusufça düşeriz. Hasedinden zalim olan kadeşlikler her defasında aciz düşecektir. Acziyet haset eden kalpler için yaratılmış kardeşim. Allah Yusufları merhametli yaratmasaydı haset eden her kardeş zillete düşer, bir kuru ağacın dibinde ot gibi çürürdü.
Kıymetli kardeşim, sen Yusuf ol. Allah her yusuf için bir kuyu yarattı ve Yusufları Yakupların gözlerinde arattı… Rabbim yusufça düşünmeyi ve hakkıyla Yusuf (a.s) olmayı başaran kullarından eylesin…