‘’Çalıp çırpıyorlar, memleketi soydu soğana çevirdiler. Kars’ı Ardahan’ı Sovyetler Birliği’ne sattılar. Amerika’dan yardım alabilmek için DP’li vekiller eşlerini Amerikalı subaylara peşkeş çekti. Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu yabancıların Türkiye’de yaptığı her işten %10 komisyon aldı. Yüzlerce genç güvenlik güçlerinin açtığı ateşle öldü. Tanklar üniversite öğrencilerinin üstünden geçti, Olaylar sonucu ölen gençlerin cesetleri kıyma makinalarında kıyılıp toz haline getiriliyor’’
Tama manasıyla iffetini yitirmiş bir fütursuzluktu bu… Bu ahlak dışı haberler gazetelerde boy boy yayınlanıyordu. İftiralardan oluşmuş yalan haber çılgınlığıydı bu. Bugün ise tüm bu haberlerin yalan olduğu belge belge sabit artık.
1960… 5 Mayıs…
555K kodu olarak bilinen 5’inci ayın 5’inde saat 5’de Kızılay’da buluşacaktı sokakları karıştırmak isteyen militan gençlik. Tam da bu gösterinin saatinde Menderes ve Celal Bayar Kızılay’dan geçiyordu. Kargaşanın ortasında kaldı arabaları. Menderes arabasını durdurdu ve indi. Kalabalığın üzerine yürümek istedi ve seslendi ‘’bir başbakana rahatlıkla istifa et denen bir ülkede nasıl olur da demokrasinin ve hürriyetin yokluğundan şikayet edebilirsiniz.’’ Menderes haklıydı ama farkında değildi. Sokaklar inandıklarını haykıran kitleler ile değil planlı olarak yürütülen bir projenin küçük bir parçasıydı sadece. Onlar üstlerine düşeni yapan darbenin memurlarıydı. Organize edilen bir kaos vardı.
O günlerde İzmir’e giden Menderes bu ülkenin insanlarıyla buluştuğunda Ankara sokaklarını karıştıran kitlelerden çok daha farklı bir tabloyla karşılaşıyordu. 15 Mayıs 1960’da İzmir’e gitmişti. 250 bin diyen de var 300 bin diyen de… Bu memleketin insanı adeta birilerine nazik bir biçimde mesaj verircesine toplanmıştı. Zor kırılır bir rekordu bu. Alsancak Meydanı’nı hınca hınç dolduran 300 bin insan, nerden bilsin darbe planı yapanlar için böyle bir mesajın hiçbir anlamı olmadığını.
Ardından Harp Okulu öğrencileri Kızılay’da bir yürüyüş yaptı ve Kara Kuvvetleri Komutan’ı Org. Cemal Gürsel Milli Savunma Bakanı’na bir istifa mektubu yolladı. Ustaca yazılmış bir mektuptu. Menderes’e övgüler, Cumhurbaşkanı ve bazı bakanlara ise ağır ithamlar, hakaretler vardı. Dozu ayarlanarak gerilim yükseltiliyordu.
Ve kıyamet koptu. Güneş battı. Bahar bitti. Gül bahçesi alev aldı. Bir kelebek ömrünü tamamladı. Ceylanı vurulmuştu Anadolunun. Kuzusunu kurt kapmıştı… Ilgaz Anadolunun dağlarını ateş sarmıştı. Demokrasi bitmişti, bitirilmişti. Bu milletin Hürriyetini çalmıştı birileri Kütahya yolunda…
Ayın 27’si…
Radyo’dan Milli Birlik Komitesi duyuru yapıyor. Darbe yapılmıştı. Bir suçluyu arıyordu darbeyi yapanlar. Evet… Onlar için bir suçluydu Menderes. ‘’Sabık ve sakıt Başvekil Adnan Menderes, Kütahya yolunda kaçarken yakalanmıştır’’ diyordu bir ses. Bu milletin kalbiydi Menderes. Onlara göre bu milletin kalbi kaçıyordu. Suçluydu… Bu ülkede bir Menderes olmak suçtu o gün…
Tutuklanınca ilk işi ailesine bir mektup yollamak oldu. Bir pusula ailesine ulaştı. Osmanlıca yazılmıştı. ‘’Harbiye’de mevkuf’um’’ diye başlıyordu. Mevkuf, kelime anlamı olarak ‘’tutuklanmış’’ manasına gelir. Lakin aynı kelime ‘’vakfedilmiş’’ manasını da taşır. Menderes sanki bu kelimeyi bilinçli olarak kullanmıştı. Kendini milleti için vakfedilmiş biri olarak tanımlıyordu ilk mektubunda söze başlarken.
Adnan Menderes tutuklu iken bir kameraman bile ayarladılar. Bu milletin hapsedilmiş kalbiyle dalga geçmek için bazı görüntüler çeksin diye. Zarif, nazik bir adamı aşağılamak, onunla dalga geçip içi boş ruhsuzluklarını tatmin edebilmek için her yolu denediler. Ne geçti ellerine… Böyle bir zulümle ellerine ne geçti.
5 mayıs 1960’ta Ankara Kızılay Meydanı’nda 555K parolasıyla büyük bir protesto mitingi düzenlendi. Ellerine bu geçti. 21 Mayıs’ta Harp Okulu öğrencileri ve subaylardan oluşan yaklaşık 1000 kişi Ankara’da hükümet aleyhinde sessiz bir yürüyüş yaptı. Ellerine bu geçti. 27 Mayıs 1960 sabaha karşı saat 4’te radyoda Kurmay Albay Alparslan Türkeş TSK olarak yönetime el koyduklarını belirtti. Ellerine bu geçti. 27 Mayıs 1960 günü Kütahya’da Albay Muhsin Batur tarafından Menderes gözaltına alındı. Ellerine bu geçti. Diğer tutuklu Demokrat Parti üyeleri ile birlikte Menderes de Yassıada’da hapsedildi. Ellerine bu da geçti. Darbeci subaylar, Cemal Gürsel başkanlığında kurulan Milli Birlik Komitesi ve kurucu meclis ile beraber ülke yönetimini devraldı. Bu da geçti ellerine. 9 Temmuz 1961 tarihinde Anayasa Komisyonu’nun hazırladığı yeni anayasa için bir halk oylaması yapıldı ve yürürlüğe girdi. Bu da geçti ellerine. Bu ülkenin başbakanına iftira atıldı ve icat edilen bir mahkemece kabul edildi bu iftiralar. Belki bu da ellerine geçmiştir. Son olarak kalbi milletim milletim diye atan bir başbakanı idam ettiler. Bunu da ellerine geçen bir şey sayalım. Darbenin yapıldığı günü ve infazların gerçekleştiği günü bayram ilan ettiler. Hadi bu da geçsin ellerine.
Peki ne oldu… Bütün bunları elde etmiş oldukları halde bu milleti değiştiremediler…
Bir milletin maşeri vicdanı, o toplumun duyguları, genel eğilimi ve hissiyatıdır. Milletimizin mâşerî vicdanı üzerine bu kadar zâlimâne bir tahakkümün tarihte misali yoktur. Ama bununla da yetinmediler; bu necip milleti neden değiştiremedikleri üzerine, akıl hocalarının mahfillerinde devşirdikleri yöntemlerle yeni bir dönüştürme operasyonu başlattılar 27 Mayıs sonrası 61 Anayasası ile. Yeni bir dönem başladı toplumu dönüştürmek için 61 sonrası. Darbeyi yapanların görevleri burada bit(iril)mişti artık…