Gazetecilik mesleğine başladığım 1986 yılından itibaren her yıl haber yapmak için kombina bölgesine giderdik.

Bu bölgede o zaman Et Balık Kurumu ile birlikte birçok firmanın et kesimhaneleri vardı.

Erzurumlu firmalar yurtdışına et ihraç ederdi. Kapılarında yüzlerce TIR beklerdi.

Milyonlarca dolar et ihraç eden firmaların kesimhanelerinden atılan kanlı sular bulundukları tarlalara, bostanlara akardı.

Her yıl bahar döneminde bu kombina bölgesinde kanlı sularla sulanan tarlaların, bostanların haberlerini yapardık.

Bostanların etrafında bulunan arklarda kıpkırmızı sular akar ve bu bostanların sulaması bu sularla yapılırdı.

Bu bostanlarda ekilen ürünlerde pazarlarda ve seyyar satıcılar tarafından satılırdı.

Şimdi bu tarla ve bostanların yerini, lüks, ultra lüks, mega lüks konutlar aldı.

Fiyatları resmen dudak uçuklatıyor.

En ucuzu beş milyon, en pahalısı 15 milyon liradan konut satılıyor.

Zeminleri ise bildiğiniz tarla, bostan…

Temelleri ne kadar sağlam, ne kadar güvenilir bilemem…

Ama şu bir gerçek ki, bu konutlar asla ve asla depreme dayanıklı bir zemine oturtulmadı.

Bina sağlam, iyi beton, kalın demir kullanıldı ama zemin tarla, bostan…

ETB’nin Süte Değer Projesi 2 bin üreticiye ulaştı

Bir büyük depremde, kolanları, temeli yıkılmazsa bile, binalar sağa sola yatacak, binlerce can kaybı yaşanacak.

İmara açılacak başka bir yer yokmuş gibi kentin en verimli topraklarında şimdi çok katlı binalar yükselmeye devam ediyor.

Hadi imara açtınız, bari yatay genişlemeye imkan tanısaydınız. Bari villa veya 2-3 katlı konutlara izin verseydiniz.

Bu kent, nefes alacak bir metrekare alan bulamazken, bizler yeşil alanları beton yığınlarına bıraktık.

Hani biz deprem bölgesindeyiz ya, hani biz depremlerden çok çektik, çok can kaybı verdik ya…

Hiç akıllanmadık belli ki. Hiç ders almadık.

Ülkemizin çeşitli illerinde her gün onlarca deprem oluyor.

Uzmanlar uyarıyor. Devlet yetkilileri deprem önlemleri almaya çalışıyor.

Ama nerede. Biz hala bostanlara, tarlalara imar izni veriyoruz.

Bir tane de mimar, mühendis, STK çıkıp bu düzene itiraz etmiyor, karşı çıkmıyor, dava açmıyor.

Demek ki, herkes halinden, kazancından, işinden memnun.

Bize de, “Hayırlı işler” demek düşüyor.