Ülkenin ya da şehrin sorunlarını sıralamaya kalksak, eminim yazacağım mesele listenin son sıralarında anca kendine yer bulur. Ekonomik sıkıntılar artıyor, göç hız kesmiyor, işsizlik çoğalıyor, ulaşım sorunları herkesin dilinde. Bunlar herkesin malumu…
Ama asıl içimizden vurulduğumuzu, kültürel erozyonun sessizce bizi ele geçirdiğini, aile kavramının gün be gün yok olduğunu nedense kimse sorun olarak görmüyor!
Ya da görmek istemiyor.
Oysa çözmeye çalıştığımız birçok meselenin temeli aile içindeki eğitim ve birlik duygusu. Modernleşme adı altında üzerimize çöken bu yeni yaşam biçimi, bizi biz yapan değerleri her geçen gün yok ediyor. İnsanlar sadece estetik olarak birbirine benzemiyor artık, karakter olarak da aynı kalıptan çıkmış gibiler!
Paranın hükmettiği, duyguların ve değerlerin geri planda kaldığı yeni bir dönemden geçiyoruz. Mankurtlaştırılmış gençler diyoruz, ama mesele sadece gençlerle de sınırlı değil. Yeni tip yaşlılarımız da var günümüzde; kimliğinden, kültüründen, geçmişinden uzak…
Hiçbir değer yargısının olmadığı, insanların birbirine yabancılaştığı, çekirdek ailenin yok hükmünde olduğu bir dönem yaşıyoruz, maalesef. Görünürde herkes iyi, herkes yardımsever, herkes dost…
Ama gerçek öyle mi?
Sevgi azalıyor…
Aile bağları zayıflıyor…
Gençler çocuk sahibi olmak yerine kedi-köpek sahiplenmeyi tercih ediyor.
Yaşlılarımızı baştacı etmek yerine huzurevine layık görüyoruz.
Ve en kötüsü bu durumu artık normal karşılıyoruz!
Oysa bizi güçlü kılan, bizi ayakta tutan kültürel köklerimiz ve aile bağlarımız değil mi?
Bugün, “her bireyin kendi özel hayatı var” düşüncesi, bizi kökünden kopan bir topluluğa dönüştürüyor!
Batı hayranlığı kılık kıyafeti geçti, gelenekler, ritüeller, aile bağları artık sosyal medya paylaşımlarının gölgesinde kayboluyor.
Bir bakın çocuklarınıza; sizinle nasıl iletişim kuruyorlar?
Bir bakın düğünlere, derneklere; hangi gelenek bizi yansıtıyor?
Eminim çoğuna “hayır” diyeceksiniz… Bu durum yalnızca ülkemizde değil; dünya genelinde aynı…
Gizli bir el, insanları tek tip yaşam biçimine yönlendiriyor. Birbirinden binlerce kilometre uzaklıktaki ülkelerde gençler öz kültürlerinden koparılıp, prototip varlıklar haline getiriliyor.
Sözde muhafazakar bir şehir olan Erzurum’da bile 18 yaşına gelen genç, yalnız yaşamayı tercih ediyor.
Aile kavramını neredeyse “yük” olarak görüyor. Bu şehirde yalnız başına yaşayan kaç yaşlının sessiz sedasız, kimsenin haberi bile olmadan öldüğüne şahit olduk…
Huzurevi yok, olsa kapasite yetmez, hatta torpilsiz sıra bile gelmez!
“Aman çocuğumuz okusun” diye aileyi, sevgiyi, birlik duygusunu unutturarak büyüttüğümüz gençler, bugün sadece kendini düşünen, toplumsal bağları önemsemeyen bireylere dönüştü.
Bu kötü gidişin yüzlerce nedeni var. Ve en korkunç olanı, herkes bunun farkında ama hiç kimse bir şey yapmıyor.
Bu yüzden hükümet 2025 yılını “Aile Yılı” ilan etti. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı projeler yürütüyor.
Ancak teşhis doğru konulmazsa, tedavi de sonuç vermez. Genç nüfus hızla azalıyor, çocuk sahibi olmak istenmiyor. 2035 için kapımızda ciddi tehlike var. Ekonomik kaygılara bireyselleşme de eklenince sonuç kaçınılmaz oluyor. Evlenen gençler uzun bir yol yürüyemiyor.
Ya baştan dönüyorlar, ya kısa sürede boşanmayı tercih ediyorlar. Sosyologların bu meseleye ciddi ve bilimsel şekilde eğilmesi şart. Devletin bu konuyu bir beka meselesi olarak ele alması gerekiyor. Çünkü böyle giderse, köklerinden kopmuş bir topluluğun varacağı tek yer medeniyet değil, medeniyetsizlik olacaktır.


MHP ERZURUM’DA SAHAYA İNİYOR
MHP ERZURUM’DA SAHAYA İNİYOR
Nerde o sıcak günler?
Saklı kalmadı!
Siz daha soğuk görmediniz!
Mekanın sahibi geldi
CAĞ KEBABI İKİ İLİ KARŞI KARŞIYA GETİRDİ
Bir gülüşüyle Anadolu’yu ısıtan adam…
